işte geldik
(V)
halbuki bütün âşıklar yıllardır birikir bir kekemeliğin kenarında:sevilmekten sevmek yeğdirağaçların nasıl gelmek istemediği o yerde o zamanda biz geldikkırmızı trafik ışıklarına
yahu ben
sanki hiç beyazlamasaydım daha mı?
bu olasılığı
hiç söylemek istemezdim ama:
Nihâl!
bir de bu
var
benim sana
çıplak ve alelade bir duygu borcum mu var?
şu işsel
adamların asansöre binince köşeye bucağa kaçıştığı ifadelerden
ben sana
söyleyeyim mi Nihâl!
hepsi hepsi
o an gelince tetiği çekmekte kararlı görünebilme
isteği
gerisi boş
yok
birbirimize ne kadar sıkı sarıldığımızın muhasebesi,
yok
öpüşürken senin gözlerin neden açık,
yok Ayşe
bakkalın canı mıyımlar,
sonra bir
baktım bir ip çözüldü inanmazsınız
o an
dünyanın bütün alpaçinoları ve erkekleri nasıl acıdı
bilemezsin
Nihâl!
senden aldım
sana vurdum kendimi nasıl acıdı
bu bir
çünkü herşey
geçiyor be Nihâl
bir an önce
yapmalısın o teklifi, eteklerin ne kadar uzunsa o kadar koşmalısın mesela
şu teknenin
fotoğrafını çekmelisin güneşli bir günü bir an önce içine çekmeli
yaşıyorum
demelisin o ağacı görmelisin
en çok da
çocuk yapmalısın kendine en az üç tane
çünkü hiçbir
şey geçmiyor be Nihâl
bugünlerde
hemen seviyorum
mesela yolun
karşısından gelen bir kadını
yaklaşan
adımlarla büyüyor aşkımız aşkımız derken
daha o
başını çevirmeden ben onu terkediyorum
bu adam bu
kadınla olur mu ya? —günaydın!
kadın başını
çevirir —alçak!
halbuki
sadece kendimi ürkütüyorum
merhaba seni
seviyorum Nu ve elveda Ba
yoksa ben
bir sinema çıkışında illegal yanaklı bir devrimci tarafından
öpülmeyecek
miyim Nihâl?
bu akşam da
üstüme kalmadan önce sarılınamayacak mıyım?
bir çırpınış
gibi geçirdim İstanbul’u içimden
kalelere
koşarken, saçlarımı uzatırken ve kalelere koşarken
iki bu
yabancılar
ve kapıların kolları kilitleri
vardır ve
artık sana söylemeliyim Nihâl
hepsi hepsi
gökyüzüne yaklaşma isteği
birgün bu
hayat bütün hep
böyle
bu çocuk hiç
değişmeyecek
ve Heybeli
Adadaki kilisenin bahçesindeki piç incir
ve
Kumkapıdaki ermeni sarısı oteller bir de Yenikapıdaki çan kulesi
ve onun
arkasındaki avluda buluşur bütün çöpten sevgililerim beni
yahu ben
sana bir yerlerden kimi hatırlatmıyorum ki, ellerin gibi kocaman
sen de benim
ruhumu ellemeseydin Nihâl, bir de bu var
benim sana
kimseye açılmamış bir duygu borcum mu var?
anı
koleksiyoncularının önünden hızla kaçırılmış
yeterince
biriktirilmemiş belki de aksine azımsanmış
tam
üzereydimler var, tam dünyayı düzeltecektimler var bunlar üç dört,
tam kendimi
ifade edecektim bu beş, tam vapura yetişecektim altı bu,
bütün kelimeler
dilimin ucundaydı var bu da beş sayılır
bu senin
dediğin tam da teyakkuz bildirisi sayılır
ben size
birşey söyleyeyim mi ben hiçbirinizi anneme söylemedim
kesin olan
bir şey varsa: sevmiyoruz Nihâl!
sırf yanılan
çıkmasın aşk bilmesin karanlığını diye oynuyoruz
sonra sıcak
bir yağmuru başlatıyoruz
birbirimizden
aşağılara, küçük sıcaklıklar akıtıyoruz
birbirimizden
içerilere, merhaba seni seviyorum Hâl ve elveda Ni
bu yedi
tam da
yürüyüşümü değiştirme zamanıydı
olmadığım
yerlere doğru giden yürüyüşümü
nostalji
nostrillerimden akarken
genetik
kodlar bileklerimden akarken
kendime
geçiyordum, kendimden geliyordum
mesela boş
teneke kutular sürükleyerek peşimde
gelmiş
geçmiş sana en büyük aşkım on beş dakika
inanmayın
Nihâl, hepsi hepsi gökyüzüne yakalanma isteği
muhtemel bir
yangına bulutlar, benzinler, ıslak kibritler biriktiriyorum
kestane
şekerini kim sevmez,
alıyorum,
akvaryumlar,
hafif kağıtlar, mobilyalar topluyorum, tüpler de
içerdeki
odada herşeyi hızla kurutuyorum
sen de
katılmasın büyük yangınlara Nihâl
mükemmel dış
görünüşümün altında
bir hız
büyütüyorum,
suya
koşmadan kavuşmadan önce sana
ben seni en
çok nerenden affettim Nihâl?
bu sekiz
akşam
yumuşacık içine çekiyor insanları, nefes alır gibi
o zaman ben
de pembe popolu bir aileye dönüşüyorum
dudakları
parfüm, elleri kavrulmuş soğan kokan
sıfıra kadar
bekleyip başlayan tüpleri sayıyorum
mükemmel dış
görünüşümün altında
öpülesi bir
prens bakışlarıyla kurbağayı oynuyorum
beni öp
Nihâl bitir bekleyişleri
peki benim
sana son ana kadar arkada saklanan bir bıçak borcum olsun
fincanla
kahve taşıyan kız huzuruyla batırılan
Nihâl! iddia
ediyorum hepiniz
önünüzden
koşarak kaçmakta olan bir ölüme yetişmeye çalışıyorsunuz
ve birgün
yetişiyorsunuz
yarım
kâlplerle
içi su dolu
kâlplerle
etrafınızda
dönüyorsunuz ve kendinize boşalıyorsunuz
göğse
tebeşirle çizilmiş bir kâlp resmi nasıl acır bilemezsiniz Nihâl
SİZ EY
medenî cesaret uzmanları, anı koleksiyoncuları,
duygu
ıstampacıları, nikah şahitleri, ve çay bahçesi
garsonları,
ve taşkınlara tanıklık edenler, ve Hasan
Amca, ve
karşıdan gelen vapurun bin beş yüz yolcusu,
sinemadan
çıkan okunmuş suyla yıkanmış kalabalık,
postacılar
ve merdivenden inenler: ölüm göğsümden gel beni!
EY neler
oluyor Nihâl?
bu dokuz,
yalan yaşıyoruz be Nihâl beyazlıyoruz
sen beni her
ayrılışında gidip saçlarımı kısalttırıyorum ilk iş
yapacak
başka hiçbir iş bulamayınca dünyayı düzeltiyorum
sırf senin
kulağına gitsin diye
veya
tırnaklarımı kesiyorum
boynunu hep
açıkta bırakan sevgilimden öğrendim bu huyumu
peki peki
benim sana öylesi duyulmamış bir aşk borcum olsun
oh olsun
on olsun
tüpler
harekete geç!
yanılan
çıkmasın aşk bilmesin karanlığını
bu gece beni
kim oynuyor, ya siz
mükemmel dış
görünüşümün altında
cesetler
cesaretler planlıyorum
nişan
tahtasının önünde kaza kurşunuyla vurulmalar
allahkabuletsinler
aminler
veya
göğsünde yanlış bir kâlp krizi
mükemmel
hatalar küçük sıcaklıklar nasıl acır
Nihâl
kendinize şimdi bir çay yapmalısınız
bir öpücüğü
haketmek için çalışmalı
sahi siz
kremlere inanır mıydınız Nihâl?
ne yani
benim sana ŞimdiİmkânsızHayatım’lı bir evlilik borcum mu olsun
evet
bugünlerde bir intihar mektubunun üslubu üzerine çalışıyorum
eski
elbiselerinizi plastik kaplara değişiyorum
beni elimden
başladınız bırakmaya Nihâl ama olsun
fotokopileri
ailevî fotoğrafları seyrediyorum
ipleri aygaz
tüplerini itişleri kakışları
sonra şehre
kar yağıyor dahası iyilik güzellik
evet sen
şimdi baharının otuzunda
sankilerle
gibiler arasında bir yerdesin
keşkelere
inanan göğsünle
bakma arkana
onlara aldırma aslında hiç yürümedin
boğazında
bir sızı var gibi yalnızca
belki bir
yudum sudan belki rakıdan bir yudum
öpülesi bir
sonbahar ayini gibi karşılamaya hazırlanıyorsun kendini
Bundan Sonra
üç
(yani
anlıyorsunuz değil mi Nihâl HAYATIN GEÇMESİNİN YARATTIĞI ETKİLERE karşı üç)
Enis Akın
Edebiyat Eleştiri, Sayı 8, Bahar 1995
Edebiyat Eleştiri, Sayı 8, Bahar 1995
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yorumunuzu yazmak için bu alanı kullanabilirsiniz