bütün kuşları
enis akın
yağmurun güm diye düştüğü
gündü
bir tüyle
bütün kuşları ikiye
bölüştürüyordu bir çocuk
kerevetleri
çardakları
ıslak avluları
avluya açılan pencereleri
avantaja bırakılan hatalı
oynamaları
işte bir kol alçısına
atılan imzalar
işte tozlu fotoğraflar
yağmur azalıyor galiba
hayır hayır
şu son birkaç damlada
mermerde ayakları çıplak
geziyordu bir çocuk
sabırsız burkulmalar ve
idrak
nasıl geceyle ve yakarak
ve kaçtıkça yaklaştılar
bir şeye
bir sonsuzla adım
alıyordu bir çocuk
galaksiler
samanyolu
geçin karşıya
sen kuşları takıma aldın
averajla kaybetmeler geç
bana
sana düştü esrarlı
nargilelerin tütsüsü
mezarlıkların arasında
edilen dansları ben aldım
al sen de apansız yakalan
acılara
inanmadan gülümsemeler
benim takıma
alnıma
ne iyi
leb demeden anladığımız
leblebilerin biri sana biri bana
neydi
iyi
iyi bazen bir morluktur
sabah
ellerinde aynalarda
kuşları bölüştürmeliydi
çorapları ıslak bir çocuk
paylaştılar tatlı telaşları
oyuncak kamyonları
ev içi şiddet olayları
bir bayram sabahı
birkaç siyah beyaz
negatif adamda kaldı
anne son ne zaman
baba sonsuz kaç
uyu yavrum vakit daha çok
erken
ayakların çıplak taşa
basma
bunlardan herkese yetecek
kadar çok vardı
varmayı kadın aldı
kim çağırıyorsa
kaybediyorsa biri ona
yakılan kek öykülerini
adam aldı
kendini kandıramamak da
adama kaldı
şık bir anlamamakla
beraber
ve kuş kanatları ve kuşku
ve kuşlar kanadı
bütün bunlar adamda kaldı
adam bunlar oldu
kadın ortadan ayaklı masayı
aldı
ve kuşları ikiye
bölüştürme aletini
yok olanlar adamda
var olmayanlar kadında
kaldı
soru işaretlerini de
kadın aldı
kadın bunlar oldu
tuttu bu yağmur ayırdı
bir sabahı
yanlış düşlenmiş bir gece
yarısından
bütün kuşları aceleyle
bölüştürüyordu bir çocuk
bütün sular şişelenmeden
bütün sular şişelenmeden önce
iki ucu sivri bir bıçak
var karnında
bir an duraksa ve hızla
sarıl duraksamadan
mermerde terliksiz gezen
çocuklar adına
sarıl
son bir daha
bu son birkaç fırtınaya
katılma öyküsünde
hiç bir cep telefonu
çalmasın
kapıya bakma
bırak musluk açık kalsın
artık hiç bir çocuk
aldırtılmasın
ancak bir çocuk
bölüştürebilir bir yağmuru
batsın yağmura kapılmış
ceviz kabukları
yapraklar da
yağmur da geceye
gömülüyordu
başladı adam bir kadehe doldurulmuş yağmurun insan
seslerini içmeye
bıçağın acıtmamasının
acısını
bu bir yağmurdu neticede
herhangi kanallara akan
kan kaldırımdan kalkmadan
bütün yapraklar suya
batmadan
bütün sular şişelenmeden
önce
yokuşaşağı hızlara inanmış bir motosikletin ön
tekerleği patlar gibi
herkes sessizken biri bir
şarkıya girer gibi
tanrı memnuniyetle
gülümser gibi
uzun bu bir hüzün
dedi adam
ve bu şiiri aldı
ancak büyük motosikletler
öldürebilirdi bu ölümü çünkü
başka yol diyorum yok
kapıl yağmura
adam büyük motosikletlere
inanmayı aldı
işte aynen böyle oldu
adam bu halleri oldu
kadın oldu
bir de gittiği yerlere
inanmayı aldı
bir çocuk türkçe ağlar
gibi
kadın öksürük şuruplarına
inandı
seni öldürmeyip sarılmalı
mıyım
sana sarılmayıp öldürmeli
miyim
bunları aldı kadın
masanın üstüne koydu
masanın üzerindeki sonsuz
bir iki sallandı durdu
yağmur durmadı
işte aynen böyle olmadı
kadın bu halleri olmadı
bütün kuşları ikiye
bölüştürmeliydi bir çocuk
bütün sular şişelenmeden
güneş her yeri aydınlatmadan önce
kuşlar
avuçlarına bir tahta
hissini yerleştirip
dikkatle uzaklaşıyorlar
yağmur bir denizin
saçlarını tarayışıdır
sanki okuyarak
öğrendikleri bir suyla
ıslanıyorlar
tanrı ağır
ağır gülümsüyor
(öpünce geçmez'den 2003, om yay.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yorumunuzu yazmak için bu alanı kullanabilirsiniz