Serkan Işın Üzerine: "Genç Odası"nda Mevlana'yı Aramak
Serkan Işın’ın 3. kitabı
Nesnevî. Can Yayınları. 2002. Şiir. 74 sayfa
Enis Akın
Melih Cevdet Anday’ın,
zaman zaman nesnenin sesi olmaya yeltenen bir şiir aradığı bilinir. Serkan Işın
kitabının daha ilk sayfasında Melih Cevdet Anday ile olan akrabalığını ele
vermekten kaçınmaz: “Anday ölürse/nesneler de ölür/odada”. Melih
Cevdet Anday’ın bu arzusu onu tanrısal bir sese doğru itmişti. Belki de bunun
farkına varan Serkan Işın şiirinden sesi şiirinden kovmaya çalışırken, sesle
birlikte tanrısal sesin totaliterliğinden kurtulacağını da umar: “tanrısal bir yanı olmayan tabure”.
Zorlamayla, distorsiyonla, cızırtılı ifadelerle kendi sesini bozmaya çalışır
Işın.
Söz konusu yeni bir doğa
yaratmaktır, şairin odası olarak doğa. Kendilik bir ‘burada ve şimdi’nin farkındalığıysa
eğer, belki en uzun yolculuklar bir şairin odasında başlar ve biter: “(odadan çıktım/geri geldim/değiştiler mi)”.
Serkan Işın’ın denediği bu şiirde odayı dolduran nesneler, şairin ben
duygusunun uzantılarına, kendi iç nesnelerine dönüşür: “nesneler, şeyler, things//ruhtan yoksun yaratımları insanın/putlar
odası evim”.
Bu bakışta pencerenin
yeri ilginçtir; pencere, şairin iç uzayıyla başka bir uzayın çarpıştığı yer,
bir hayatiyet imkanıdır: “Pencere bana
bakıyor/canlı (çünkü)”. Pencere ile bilgisayar, internet (‘windows’)
arasında bir paralellik de yakalamış, ancak pencere imgesini, yeterince
geliştirmeden bırakmış Işın: “Pencereyi
seviyorum ben/Pencere/nesnesi olmayan/dünya”. Sadece nesnesi olmayan dünya
mı? Heinz Kohut’un geliştirdiği ‘nesne ilişkileri’ kuramına göre, anne, baba
temel nesneler olmak üzere, insanın benliğini oluşturan şey nesnelerle olan ilişkisidir. Pencereye
her yaklaştığı anda korkuyla geri bir adım atan Işın, pencereden kaçarken
aslında mutlu olma ihtimalini iptal etmektedir. Dolayısıyla acısına sığınan,
karanlık bir şiir çıkar ortaya. Bu tek başına kötü birşey değil, ama önemli bir
nokta: Işın’ın acısı, şiirinin yerini alıp öne çıkar, şiiri duymamızı engeller.
“Bazı şiirlerde (acıyı kazdıklarından
olacak) ses duyulmaz.” (İlhan Berk, Şiirin Gizli Tarihi).
Serkan Işın okuru zaman
zaman teorik bir tartışmanın ortasında bırakıyor. Acısı o kadar büyük bir yer
kaplıyor ki, şiirin tekniği sanki boşlukta sallanıyor. Onun için en önemli şey
acıyı bir an önce dışarı atıp kurtulmak gibi. Serkan Işın, işlemeyi
tamamlamadığı; kutsallığı, henüz üzerindeki şiddet dumanı dinmemiş acılarını
yazmakta acele ediyor.
Örneğin “oda karanlıklaşıyor/mum yakmak/ve dua etmek
yeterli” dizlerinde Işın’ın şiirlerini yeterince yırtmadığının izlerini
görmek mümkün: “oda karanlıklaşıyor” söyleyişi
hem ses, hem dil açısından güzel değil; ayrıca “karanlıkta griden süsler” dizesinde “-den” ekinin neden orada durduğu anlaşılamıyor; benzer biçimde:“yeni elbiseleri kardeşimin/poşetleri,
torbalar yine” dizelerinde, “poşetler”
kelimesiyle “torbalar” kelimesinin
yanyana durması kulağı tırmalamakta. Teknik belirsizlik yer yer savrukluklarla
kendini belli ediyor: “binbir umut
yüzümde/geceden kalan hiçbir
şey/kalmıyor” (abç).
Nesnevî adlı şiirin niye 16 bölümden oluştuğu anlaşılmıyor; her sayfa bir bölüm
başlığı almış olmasına rağmen, bölümleri diğerlerinden ayıracak birer iç
bütünlükleri yok.
Serkan Işın odasından,
tabureden, çay bardağından, vb. yola çıkarak dünyanın en uzun yolculuğunu
yapmak isterken, şair olmasıyla ilgili özel duruma da fazla yatırım yapıyor ve
“hakeme oynadığı” izlenimini yaratıyor: “Şair
şiiri bir salgı ile yalar”, “Titreşiyorum şiir için”, “Göremeden şair olduğumu
itiraf edemeden”, “Benimle şiir yazmanızı isterdim”, “yeni şiirler ayakkabı kutusunda”.
Ben yine de Nesnevî’nin
bir çok eksiklikleriyle bir şairin işaretçisi olduğuna inanıyorum. Şimdi Serkan
Işın o kitabı gönül rahatalığıyla unutabilir, ama iki şiiri ayırsın. Birincisi “Kırmızı Bir Gül Taşımak” bence ses
açısından da, deneyim açısından da onu gideceği yere götürecek bir şiirin
ipuçlarını taşıyan bir şiir (Hilmi Yavuz’un herhalde yüreğini çalan “bülbül bir kafestir” de bu şiirde).
İkincisi “Nesnevi II”, özellikle: “Sonra derilerinden sıyırdık/anıları” söyleyişi
çok vurucu. Serkan Işın’ın şiirinde şehvet yok değil, var; okuru sarsmak
isteyen kuvvetli bir yanı var, ama ellerini kollarını acısıyla bağlamadan, daha
fazla şiir yırtması ve kendini şaşırtması gerekli.
Enis Akın, Virgül Dergisi, Eylül 2002, Sayı: 54
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yorumunuzu yazmak için bu alanı kullanabilirsiniz