29 Ekim 2019 Salı

Dedektifler ve Öğretmenler


Dedektifler ve Öğretmenler
Enis Akın

Varlık Dergisinin Mayıs 2004 sayısında “Saklanmayan Şiir Yoktur: Melih Cevdet Anday” başlıklı bir yazım yayınlandı. Yazının başlığı Orhan Koçak’ın Defterde yayınlanan aynı konulu“Saklanmayan bir şiirdir Melih Cevdet Anday’ın şiiri” cümlesiyle başlayan yazısıyla konuşuyor. Son zamanlarda moda olan “edebiyatta geçen ay” köşelerinden birinde benim de, bu yazımla ilgili olarak adım anılmış.

Varlık dergisinde yayımlanan Enis Akın imzalı yazı da Melih Cevdet şiiri üzerine yeni şeyler söyleme kaygısı taşıyan, geçen ayın tuhaf yazılarından biri. ‘Saklanmayan Şiir Yoktur: Melih Cevdet Anday’ başlığını taşıyan bu yazı alıntıları ve dipnotlarıyla oldukça akademik bir tavrı öngörürken, sonlara doğru, saklanamayan bir biçimde niyetini ve Anday’ı deşifre ediveriyor; o bir Kemalistti. ‘Anday’ın, nesneye yönelen, ben içermeyen şiirlerinde dönemin büyük babasızlığı (Kemalizm) konuşmaktadır; gerek adam (garip), gerek tanrı-ben, gerekse ben olarak söz alan sesi, sonuçta sadece öznesine yönelen bir şiir üretir. Anday otobiyografisinden başka hiçbir şeyden bahsetmez,’ diyen Enis Akın ikna edici görünmeyen savlarını daha yenir yutulur şairler üzerinde denemeli bana kalırsa. [Turgay Kantürk, E, Haziran 2004, s.68]

O yazının sonunda “Kemalizm” kelimesini kullanırken hiç tereddüt etmedim değil; o bölümü Varlık editörlerinin hem de hatalı olarak spota çıkarttığını görünce de kaygılandım: “şimdi bir aklı evvel sadece bunu görüp de mal bulmuş mağrıbî gibi saldırır” diye. Ama içim rahattı, ben yazımda Anday’ın babasızlığı nasıl kurguladığından bahsediyordum; Garip Şiiri, adamdan sayılmamak, Anday’ın baba nefreti, hepsi Kemalizmle bir kafiye içeriyor mu, içermiyor mu? Bu neden benim kötü niyetim sayılsın? Parantez içinde “Kemalizm” kelimesi geçerken, dışında da “dönemin büyük babasızlığı” yazmışım. Kemalizm her zaman “bugün ve CHPli” olmak demek değildi; o parantezin bir dışı, bu nedenle var: “Dönemin büyük babasızlığı olarak Kemalizm”. Bunun neresi eğri?

Meseleyi buraya getirmeye hiç gerek yok aslında. Turgay Kantürk yazımı okumadan tabiri caizse üfürüyor! Yaptığı alıntı yanlış, doğrusu şöyle:

Anday’ın, nesneye yönelen, ben içermeyen şiirlerinde dönemin büyük babasızlığı (Kemalizm) konuşmaktadır; gerek adam (garip), gerek tanrı-ben, gerekse ben olarak söz alan sesi, sonuçta sadece öznesine yönelen bir şiir üretir. Anday otobiyografisinden başka hiçbir şeyden bahsetmez. [Enis Akın, Varlık Mayıs 2004, S.42.]

Yani adam ve ben kelimelerinin üzeri çizili. Neden? Yazıda yazdım; Garip Şiiri adamdan sayılmanın tersi bir yönelimdir; ben buna adam dedim, isteyen yok-adam, non-adam, antiadam diye okuyabilir, okuyabilsin diye. Üzeri çizili ben (ben) kelimesi de Anday’a özel olarak benim ortaya attığım bir kavram, yazdığım gibi “‘ben’den hiç bahsetmeyerek, ‘ben’den başka bir şeyden bahsetmemek durumu”nu böyle anlattım.

Varlık dergisinin mizanpajcısı spota çıktığı bölümde üzeri çizili kelimeleri görmemiş; Turgay Kantürk de spottan alıntılıyor, ama bu bir mazeret değil çünkü yazının içinde doğrusu var. Kaldı ki yazımı okumadığının bir ispatı daha var, “sonlara doğru niyetimi deşifre” ettiğimi iddia ediyor ya kendisi, “sonlara doğru” değil, en sonda “deşifre ediyor” olmam gerekirdi; çünkü yaptığı alıntı, yazımın en son 2 cümlesi!

Yazımı okumuş olsaydı bütün bunlara hiç gerek kalmayacaktı; sanırım sadece yeni şeyler söyleme kaygısıyla değil, ayrıca Anday’a karşı da belirgin bir saygıyla hareket ettiğimi görecekti. Ama öyle olmuyor, Turgay Kantürk, Anday’a “Kemalist” demek için yazılarıma “akademik” süsü verirken beni yakalamak için kolları sıvıyor, sonra da azar faslına geçmekte hiç duraksamıyor. Kendisinin de bir zamanlar karşı olduğu kaba saba yazarlık hallerine düşüyor: yazıyı okumayacaksın, spotlardan, alıntılardan ve dipnotlardan ibaret sanacaksın, bununla yetinmeyip bir de icabına bakmaya karar vereceksin, tek bir paragrafta halletmeye kalkışacaksın, sonra da yanlış alıntılayacaksın, okumadığın anlaşılacak...

Biraz dedektiflik, biraz öğretmencilik. Şimdi bu ikisini de (dedektif veya öğretmen) oynamaya kalkışırken muhatabı çok dikkatli seçmek gerek, kulaktan dolma yanlış bir seçim insanı maskaraya çevirebilir. Turgay Kantürk de bu duruma düşmeye yazgılı, yazımdan yaptığı ve tüm yargısını dayandırdığı tek alıntı yanlış olunca “bir üfleyişte kağıttan şato yıkma hevesini” deşifre etmiş olmuş.

Oysa oturup düzgün okusaydı ve aynı yargıya varsaydı, kendisine Kemalizm konusunda belki sorulması gereken soru şu olabilirdi: Eğer çamur atmak, üfürükle şato yıkmak değilse mesele, ikimizin tavrını bir karşılaştırın: Hangimiz ülkeyi “babasının çiftliği” sananlardanız? Turgay Kantürk’ün yazdıklarının ardında, örneğin Anday’ı babasının malı sanma tavrı, tam da bu en çirkin Kemalist tavır yatıyor olabilir mi?

Turgay Kantürk’ün yaptığı bu hata ne tuhaf! İşletmeciliğini üstlendiği Benusen’in müşterilerini “edebiyat evreni” sanma yanılsamasından mı kaynaklanıyor yoksa  Bar Club, İçki Dünyası ve Keyif Haberleri Dergisi'nin Eylül-Ekim 2003 sayısında yer alan röportajında belirttiği gibi “beş-altı işte birden çalışmaktan ortaya çıkan bir bıkkınlık ya da fiziksel ve zihinsel yoğunlaşma güçlüğü” müdür bilemiyorum. [Turgay Kantürk, Bar Club, Yıl 6 Sayı 35, Eylül Ekim 2003, S.35.]

Yine aynı bilgilendirici röportajında belirttiği gibi Turgay Kantürk’ün geçen yıl ekim ayı itibarıyla basım bekleyen en az altı (!) kitabı varmış. Düzyazılarının toplanmış hali, Mina Urgan’a yazılan bir kitap, son şiirlerin toplamı bir kitap, tüm şiirlerin toplamı iki kitap, bir de öykü kitabı... Bunu bir verim olarak adlandırmak zorunda değiliz, zira okuduğumuz sayfanın kenarlarında kalması gereken şeylerden yazı çıkartmak zorunda değiliz. Sadece sayfanın kenarında kalabilirler ve en azından yazarı için ileride utandırıcı olmazlar. Her yazdığımızı “yazı” sanmaktan, iki tane İngilizce kitaptan alıntı yapan yazıyı “akademik” sanıp karşısında bükülmekten, her kuşun etini hazmedilebilir sanmaktan vazgeçmek gerek.

Değer verdiğim şairler üzerine yazıyorum, hiç biri karşısında küçülmeden ve böbürlenmeden, bugüne kadar Nâzım, Necatigil, Uyar, Cansever, Ece Ayhan, İsmet Özel, Orhan Veli, İlhan Berk üzerine Defter, Kitaplık, yasakmeyve, Adam Sanat ve Varlık’ta yazdım; hepsine saygıyla, yok etmek için değil, var etmek için yazdım. Ayrıca hata da yapabilirim, iş yapıyorum çünkü. Keşke Turgay Kantürk haklı olsaydı da bana hakikaten yanlış bir şeyler bildiğimi gösterebilseydi, o zaman bir şey öğrenebilirdim.




E Dergisinde yayımlanmıştır, 2004.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorumunuzu yazmak için bu alanı kullanabilirsiniz