19 Nisan 2015 Pazar

partizan

partizan


enis akın
yüce dağdan aşırayım,
gonül seni şaşırayım.
ğurbet ilge düşüreyim,
uslatayım, gönül, seni!
[bir kırgız türküsü]

öptüm, sendeledim sonra.
ben mi daha çaresizdim
bedenim mi ilerlemeli?
gece, aşk kırkılıyor.
bir dağın çatlak
kargaları karşısında: aşk
oysa konuşkanım bir gün.
bütün kelimeler
aynı yerden geliyor:
ayla ayın hayrunisa.
sus dağ sus ardım sus allah
aşkına vardım.
dağın üstüne evler yap ardım
boyumca vardım
şişaneden halice ben indirmedim mavnaları.
insan dur bilir mi?
insan dur bilmez
çünkü çok severler
tanrılar herkes monami
sevgi: azı iyidir.
kelimeleri ayırmayım geceden amin
her şeyi bir ara dağ tutan
gözüyle tanrının vardım
yaşamak için ölen insanlardı.
ölüm sus ardım amin.
yes, amin.
önümsüz ardım dağ
gidiyor bir hazırlıksız yakalanmadır yağmura.
ah-olmuş olan şeyler tüylenirler
-buna,
boynunu uzatıyorsun-
evet, binamazım çağım kadar
duramadığım
elimde sıcak bir çay
bırakama dağım.
sonra sen eteklerini bacaklarının arasına topladın ve
benzedin ki çıkaramadığım birine
öyle: uzaklara gidecek olan.
zaten durup
durup toplanırdın
üçlü koltukları
bir insanı esir eden şeyleri
üstünde yükseldiğim günleri-ahları
bir baktım vardın,
eteğinin üzerinden öptüm bacaklarını
-buna,
pırıl pırıl bir sancıyla yanıt verdin-
sanki ilk kez baktın
ardına, sanki son kez baktın ve
baktın anne memesinden uzakta büyümek
bakışlı bir oğlan gibi. bir sokağ kavgasından
ötekine yetiştirilen bir bıçak gibi. it gibi.
güneş, bakışlarını kaldırdı.
boynunda dün geceki ısırıkların izleri vardı.
dağ adamlarını gurbete çağırdı.
adamlar yürümekten yapılmışlardı.
başladın.
artık çok geç çünkü başladın.
ve bu bir aşk ve şimdi biz ıssızsak karşında
konuşamıyorum karşın dağ
hükmü altındayız telaşsız suların
her şey, herimiz
ve sen susunca anlıyorum
kolların boynuma dokunmaktan yapılmıştı.
insan uslanmaz mı amin.
hayat bir yanar dağ başlardı da olsa
olsa, sus ardım dağ dur
dağsa sus dur ardım
dağ dağ dağ olsaydım
dağsa sustur ardım
oysa ağdım ve bir korkunç ağlıyor dua
ardım dağ zannetmelerden yapılan bir çağ duy.
bir çağ kaç gündür sevgilim?
aşkı ayırmayım zandan, amin.
-başka bir şey bilmez tarih de-
dağılın, dağılın ben
ben dağ değilim
değilim dağılın ben bir dağ
değilim dağılın dağılın değilim.
yoksa,
yok sağ bu fenâlık geçecek birazdan.
boşluğum zonkluyor
bu yumuşak dağ bu
bir dursam bu dönmesi bu baş bu
çağ, ardım patlayacak birazdan, işte bu çok hoş ve
birazdan denize girmeye gelmiş bin çocuk
bin çocukla dolacak ortalık ve
ve onların mayolarında tuz lekeleri.
en sertler
en sert frene bastığında otobüs,
yere yıkılmak çünkü bunun içindi.
bütün hakikatler
denizde toplanır:
yani tuz lekeleri ve en sert g’ler
yapışır kâlbime birazdan
esir olurum ben de bir zamansızlığa.
ardımdan bir çığ düşecek birazdan
peşim sarsıntılar,
ardım adım kadar yakın bir delilik
bir dursam hemen esriyeceğim
birazdan hızla azalacak dikkatim.
kibrit sönecek,
kapaklan ardım
etimesgutta altın bir tespih dağılıyor
öptüm, yaralıyım.
birazdan
birazdağ haşin bir vedağ kopacak havada
tutamıyorum bu aşk dağırıyor
öptüğüm yerlerde tuz lekeleri bırakıyorum.
yıkılıyor ağzım, işte bu çok hoş
insan sevişiyor, parçalana parçalana.
yaşamasızlık ve ölüm arasında
bir kekik kokusunu izliyorum.
sevgilim, dağrım, tut
tut ellerimi beni aşağğa indir
çok yüksek korkuyorum ve seninim.
gerçek aşkın dudakları bisküvi kokar sabah
sabah ben
ben uçamam
uçamam ama
ama böyle
böyle gülüm
gülümserim.







enis akın

20 Ocak 2015 Salı

bütün kuşları

bütün kuşları

enis akın




yağmurun güm diye düştüğü gündü

bir tüyle

bütün kuşları ikiye bölüştürüyordu bir çocuk

kerevetleri
çardakları
ıslak avluları
avluya açılan pencereleri
avantaja bırakılan hatalı oynamaları
işte bir kol alçısına atılan imzalar
işte tozlu fotoğraflar
yağmur azalıyor galiba
hayır hayır
şu son birkaç damlada
mermerde ayakları çıplak geziyordu bir çocuk

sabırsız burkulmalar ve idrak
nasıl geceyle ve yakarak

ve kaçtıkça yaklaştılar bir şeye
bir sonsuzla adım alıyordu bir çocuk

galaksiler
samanyolu
geçin karşıya
sen kuşları takıma aldın
averajla kaybetmeler geç bana
sana düştü esrarlı nargilelerin tütsüsü
mezarlıkların arasında edilen dansları ben aldım
al sen de apansız yakalan acılara
inanmadan gülümsemeler benim takıma
alnıma
ne iyi
leb demeden anladığımız leblebilerin biri sana biri bana

neydi

iyi

iyi bazen bir morluktur sabah
ellerinde aynalarda

kuşları bölüştürmeliydi çorapları ıslak bir çocuk

paylaştılar tatlı telaşları
oyuncak kamyonları
ev içi şiddet olayları
bir bayram sabahı
birkaç siyah beyaz negatif adamda kaldı
anne son ne zaman
baba sonsuz kaç
uyu yavrum vakit daha çok erken
ayakların çıplak taşa basma

bunlardan herkese yetecek kadar çok vardı

varmayı kadın aldı
kim çağırıyorsa
kaybediyorsa biri ona
yakılan kek öykülerini adam aldı
kendini kandıramamak da adama kaldı
şık bir anlamamakla beraber
ve kuş kanatları ve kuşku ve kuşlar kanadı
bütün bunlar adamda kaldı
adam bunlar oldu

kadın ortadan ayaklı masayı aldı
ve kuşları ikiye bölüştürme aletini
yok olanlar adamda
var olmayanlar kadında kaldı
soru işaretlerini de kadın aldı
kadın bunlar oldu

tuttu bu yağmur ayırdı bir sabahı
yanlış düşlenmiş bir gece yarısından

bütün kuşları aceleyle bölüştürüyordu bir çocuk

bütün sular şişelenmeden bütün sular şişelenmeden önce
iki ucu sivri bir bıçak var karnında
sarıl bana
bir an duraksa ve hızla sarıl duraksamadan
mermerde terliksiz gezen çocuklar adına
sarıl
son bir daha
bu son birkaç fırtınaya katılma öyküsünde
hiç bir cep telefonu çalmasın
kapıya bakma
bırak musluk açık kalsın
artık hiç bir çocuk aldırtılmasın
ancak bir çocuk bölüştürebilir bir yağmuru
batsın yağmura kapılmış ceviz kabukları
yapraklar da
yağmur da geceye gömülüyordu
başladı adam bir kadehe doldurulmuş yağmurun insan seslerini içmeye
bıçağın acıtmamasının acısını

bu bir yağmurdu neticede
herhangi kanallara akan
kan kaldırımdan kalkmadan
bütün yapraklar suya batmadan
bütün sular şişelenmeden önce
yokuşaşağı hızlara inanmış bir motosikletin ön tekerleği patlar gibi
herkes sessizken biri bir şarkıya girer gibi
tanrı memnuniyetle gülümser gibi
uzun bu bir hüzün
dedi adam
ve bu şiiri aldı
ancak büyük motosikletler öldürebilirdi bu ölümü çünkü
başka yol diyorum yok
kapıl yağmura
adam büyük motosikletlere inanmayı aldı
işte aynen böyle oldu
adam bu halleri oldu
kadın oldu
bir de gittiği yerlere inanmayı aldı
bir çocuk türkçe ağlar gibi
kadın öksürük şuruplarına inandı
seni öldürmeyip sarılmalı mıyım
sana sarılmayıp öldürmeli miyim
bunları aldı kadın
masanın üstüne koydu
masanın üzerindeki sonsuz bir iki sallandı durdu
yağmur durmadı
işte aynen böyle olmadı
kadın bu halleri olmadı

bütün kuşları ikiye bölüştürmeliydi bir çocuk
bütün sular şişelenmeden güneş her yeri aydınlatmadan önce

kuşlar
avuçlarına bir tahta hissini yerleştirip
dikkatle uzaklaşıyorlar

yağmur bir denizin saçlarını tarayışıdır

sanki okuyarak öğrendikleri bir suyla

ıslanıyorlar

tanrı ağır

ağır gülümsüyor





(öpünce geçmez'den 2003, om yay.)