20 Ocak 2015 Salı

bütün kuşları

bütün kuşları

enis akın




yağmurun güm diye düştüğü gündü

bir tüyle

bütün kuşları ikiye bölüştürüyordu bir çocuk

kerevetleri
çardakları
ıslak avluları
avluya açılan pencereleri
avantaja bırakılan hatalı oynamaları
işte bir kol alçısına atılan imzalar
işte tozlu fotoğraflar
yağmur azalıyor galiba
hayır hayır
şu son birkaç damlada
mermerde ayakları çıplak geziyordu bir çocuk

sabırsız burkulmalar ve idrak
nasıl geceyle ve yakarak

ve kaçtıkça yaklaştılar bir şeye
bir sonsuzla adım alıyordu bir çocuk

galaksiler
samanyolu
geçin karşıya
sen kuşları takıma aldın
averajla kaybetmeler geç bana
sana düştü esrarlı nargilelerin tütsüsü
mezarlıkların arasında edilen dansları ben aldım
al sen de apansız yakalan acılara
inanmadan gülümsemeler benim takıma
alnıma
ne iyi
leb demeden anladığımız leblebilerin biri sana biri bana

neydi

iyi

iyi bazen bir morluktur sabah
ellerinde aynalarda

kuşları bölüştürmeliydi çorapları ıslak bir çocuk

paylaştılar tatlı telaşları
oyuncak kamyonları
ev içi şiddet olayları
bir bayram sabahı
birkaç siyah beyaz negatif adamda kaldı
anne son ne zaman
baba sonsuz kaç
uyu yavrum vakit daha çok erken
ayakların çıplak taşa basma

bunlardan herkese yetecek kadar çok vardı

varmayı kadın aldı
kim çağırıyorsa
kaybediyorsa biri ona
yakılan kek öykülerini adam aldı
kendini kandıramamak da adama kaldı
şık bir anlamamakla beraber
ve kuş kanatları ve kuşku ve kuşlar kanadı
bütün bunlar adamda kaldı
adam bunlar oldu

kadın ortadan ayaklı masayı aldı
ve kuşları ikiye bölüştürme aletini
yok olanlar adamda
var olmayanlar kadında kaldı
soru işaretlerini de kadın aldı
kadın bunlar oldu

tuttu bu yağmur ayırdı bir sabahı
yanlış düşlenmiş bir gece yarısından

bütün kuşları aceleyle bölüştürüyordu bir çocuk

bütün sular şişelenmeden bütün sular şişelenmeden önce
iki ucu sivri bir bıçak var karnında
sarıl bana
bir an duraksa ve hızla sarıl duraksamadan
mermerde terliksiz gezen çocuklar adına
sarıl
son bir daha
bu son birkaç fırtınaya katılma öyküsünde
hiç bir cep telefonu çalmasın
kapıya bakma
bırak musluk açık kalsın
artık hiç bir çocuk aldırtılmasın
ancak bir çocuk bölüştürebilir bir yağmuru
batsın yağmura kapılmış ceviz kabukları
yapraklar da
yağmur da geceye gömülüyordu
başladı adam bir kadehe doldurulmuş yağmurun insan seslerini içmeye
bıçağın acıtmamasının acısını

bu bir yağmurdu neticede
herhangi kanallara akan
kan kaldırımdan kalkmadan
bütün yapraklar suya batmadan
bütün sular şişelenmeden önce
yokuşaşağı hızlara inanmış bir motosikletin ön tekerleği patlar gibi
herkes sessizken biri bir şarkıya girer gibi
tanrı memnuniyetle gülümser gibi
uzun bu bir hüzün
dedi adam
ve bu şiiri aldı
ancak büyük motosikletler öldürebilirdi bu ölümü çünkü
başka yol diyorum yok
kapıl yağmura
adam büyük motosikletlere inanmayı aldı
işte aynen böyle oldu
adam bu halleri oldu
kadın oldu
bir de gittiği yerlere inanmayı aldı
bir çocuk türkçe ağlar gibi
kadın öksürük şuruplarına inandı
seni öldürmeyip sarılmalı mıyım
sana sarılmayıp öldürmeli miyim
bunları aldı kadın
masanın üstüne koydu
masanın üzerindeki sonsuz bir iki sallandı durdu
yağmur durmadı
işte aynen böyle olmadı
kadın bu halleri olmadı

bütün kuşları ikiye bölüştürmeliydi bir çocuk
bütün sular şişelenmeden güneş her yeri aydınlatmadan önce

kuşlar
avuçlarına bir tahta hissini yerleştirip
dikkatle uzaklaşıyorlar

yağmur bir denizin saçlarını tarayışıdır

sanki okuyarak öğrendikleri bir suyla

ıslanıyorlar

tanrı ağır

ağır gülümsüyor





(öpünce geçmez'den 2003, om yay.)