9 Aralık 2019 Pazartesi

bir gece seninle sınırı aştık


bir gece seninle sınırı aştık


bir gece seninle sınırını aştık
devletin, aklın ve edebin
bir dağ ateşi başında bir gece
serserileri kırıp peygamberler yaptık

elimde hançer, seninse şiirlerinden
başka birşey yoktu nefesinde.
yarın huzura çıkacaksın, sana sövecekler
aradan biri soracak: hiç mi ihanet kalmadı karnında?

yarın ağzında yedi yaşlı adamın
yedi bin yıldan kalma bir kandil,
yarın çağlayanları andıran sesler
konuşulacak sana.

göğsündaral,
madan hançerentutul,
madan yereboşbirçuvalgibiyığıl,
madan öncedur

bir gece sınırı aş –benimle– tın
rasgele bir kutsal kitaptan rasgele bir sayfa
açtın. insan sorarsa diye kendine:
incil meleklerin öğle yemeği midir?

kara kağıtları al
ve mutlaka bir yerlerde sakladığın
ıslak bir kibrit de olmalı
bunun bir yerinde.

ateşe yüzünü dön,
dün şeytanlara ver kulak,
din ölümün buhurdanını yeryüzüne atmasını bekle,
din işte bunlar şairliğini ve ahmaklığını ispatlar.

bir bu gece mi seninle sanki sınırı aştım.
ölürken adamdan sayıldım
yarın bana sövecekler, kürdili hicazkar bir dille
sonra sahne aldıktan sonra sen ve ben

ölümü andıran ve arkandan aşkı adına ölmüş
olanlardan başka kimse kalmayacak baka ve şimşekler
başlamayacak ve zelzele ve 7 melek ve yeddi eminler ve ellerinde
7 borazan, bunların hiçbiri yok, hiç ve biri, yok, olmayacak.

çünkü ne şairsin ne de hançerler çektin 35 kişiye birden
yalan ne ayaklarını şarapla yıkadığın.
sana azgınlar uydular,
ve de kendi kanınla.

ne şairsin her vadide şaşkın dolaşan,
ne de seni sevenlerin kötülüğü seni kötü kıldı,
insanlara yalan devrimler vaadettin
uzun yoldan geldin ya da bir an öyle sandın

ve bir gece benimle sınırını aştın
arabistanın, coca-colanın ve aşkın.
artık tek arzun ulusunun seni iyi bilmesi
ve apaçık kürtçe bir dille.

orda, bir kölenin, bir öfkenin ve bir saz semaiinin kesiştiği yerde.
sen bir kelimesin, orda toy oğlanların bacaklarını tıraşladığı
her şeyin bir ses tonuna evrildiği
yırtılan bayrakların yaraları sarmaya yeltendiği, hayır, orada.

dünya atlasının boşluklarına yazılan şiirlerden başka,
taşla her şeyin birleştiği, o yerde, o, sende, o, saçlarında, o uzaklıkta,
ve o, yakası, rüzgârda, o, beyaz, gömleğin,
de, ve, o, göğsünden, uçan, o, aksak, kelimeler, var ya.

hani kırdığımız peygamberler var, ya işte sen hecelerdesin.
ve kerbela dedikleri senin konuştukça azalan harflerin.
işte sen ne zaman bir şehri akarsularından mularından sevsen
ya da şişhane yokuşunun başında kendini suçlasan, yapma kol saatlerimiz durabilir

tabancasını çekmiş trafik polisleri, işte sen ne zaman kendini bir susuzluğa
filan kaptırsan, sıradağlardan bir ülke filan kalksan yapmaya.
arkandan yaşlı krallar ağlayabilir, eski açlıklar akla gelebilir,
alt kattan birileri bağırabilir: atlasana lan atla atla atları at.

yapmaktan yapılmıştı seninki de bir hayat.
yarın huzura çıkacaksın, söylemiştim, sana sövecekler.
ses tellerinden bir milleti millet yapan sözler almaya
ağlayacağız ve küfredilecek sana, böyle eğitilir şair.

yarın ölüm getirilecek sana,
bizi biz yapan sözleri almaya ağzından
gümüş bir tepside. hayatın belki biraz eğri duracak, ama sakın inanma,
ölmeye, yarın da mutlaka bir gün dün olacak

ama bu gece seninle sınırı mınırı aşmadık, bırak yalanı
öyle gözlerimiz ateşe zincirli.
önünde sahra çölleri senin,
benimse sırtımda yıllardan beri peşimi bırakmayan bir ürperti.

artık uyu, yarın sabah atlar uyanmadan
şişhanede bir apartman karanlığına bir borazan düşmeyecek
bütün sakinlikler yok olmayacak tangırtılarla, inan
kimse sıçrayarak, uyan, mayacak, gömleğinden başka senin.


enis akın