11 Ekim 2009 Pazar

kefal meselleri (hikaye)

kefal meselleri


Enis Akın

I

Eğer suda yaşayan bir av hayvanıysan, kendinden daha büyük bir arkadaşınla beraber dolaşmanda hayatî bir önem vardır. Bir gün zıpkınlı bir avcıyla karşılaşırsan, avcı ilkin ona nişan alacaktır. Bu sana kaçman için bir fırsat verir.

Fakat büyüklerle takılmak sadece hayatın başlarında kolaydır, gün geçtikçe senden daha iri olan arkadaşlar azalır ve etrafında senden daha ufak olan arkadaşlar belirmeye başlar.

İri av hayvanları, etrafları ne kadar kalabalık olursa olsun avcıyla karşılaştıklarında aslında yalnızdırlar. Yalnızlık bir cesaret işi filan değil, sadece başarılı bir irileşmenin zorunlu sonucudur.

Avcı sana, ava sorar: Korkun mu daha büyük açlığın mı?

İyi bir avcının en iyi yaptığı iş dikkat etmektir; soğukta, sıcakta, aç, kıpırdamadan bekler; avı, yani seni kendine çağırır. Dikkat her zaman dışarıyla ilgili bir kelime. Bekleyebilen kişi kendisidir. Sen avcı! Avı beklerken üşüyebilir, ıslanabilir, acıkabilirsin; bunların hepsi başa çıkılması gereken zayıflıklardır; öznenin zayıflıkları. Bir avı beklerken kendine değil çevreye dikkat göstermektesin; yoruldukça zorlaşan bir iş. Etraf sahnedir. Sen, avcı! Etrafındaki her şeyi bir dekora dönüştürmektesin. Dikkat, nesneleştirir.

Av sana, avcıya sorar: Başarmak mı daha zor başaramamak mı?

Sen, avcı hiçbir zaman “ben kimim” diye sormazsın kendine. Öylece bilirsin kendini. Kendine döndüğünde, kendini bir av olarak, hatalarını bir av hayvanı gibi yakalamak için bakarsın. Eğer suya bakıyorsan, hem ormanda hem suda olduğunun farkındasın.
Oysa av, yani nergis, dikkatsizdir; sadece kendine yönelik dikkate dikkat denemez; nergis suyla ormanın arasında sudaki yansısına hapistir; ne ormanda ne de suda olmayı bilir; aslında bir av bile değildir; tarihte bitki avlamakla övünen bir avcı görülmemiştir.

Avcı en çok kendinden korkar; kendi arızalarından; kendine yetememekten.

Örneğin, oltayla balık avlamak şimdiki ânın kutsanışıdır. Misinayı dinlerken, sadece şimdiden ibaret bir bekleme; ne bir önceki ne bir sonraki an vardır: “Şu anda, şimdi, şimdi, şu anda dünyanın en büyük karagöz balığı iğnenin etrafında dolaşıyorsa...” Böyle, tetikte geçen anlardan oluşan bir kaç saat sonunda avcı bitkin düşer. Bu yüzden balıkçılar hep erken yaşlanır: Sadece şimdiyi yaşadıkları için.


II

Ben şnorkel ve zıpkınla avlanırım.

Gençlik düşüncelerim denizin altında bekler beni; hayatımın hep başka şeyler tarafından belirlendiği o çaresiz yıllarla karşılaşmaya inerim suya.

Nefesimi tutup bükülüyorum; ellerimi öne uzatıp ayaklarımı yukarıya kaldırıyorum; son bir itme darbesi ve ordayım; sessizlik; öteki dünya; burada her şey farklı; bildiğim kurallar işlemiyor; çocukluğum gibi.

Eski bir şarkı buldum dipte: “those were the days my friend/we thought that they’d never end/we sing and dance/forever and todaaaay” devamı neydi?“we live the life we choose/we fight and never loose...”. Hay Allah! Besleniyorlar. Bir balık sürüsü, az kalsın görmüyordum. Şşşşt dikkatli, yavaş, yaklaş, yavaş... Zıpkının tetiğini sıkmaya başla, yavaş, ne zaman atmalı, biraz daha, yaklaş, yavaş, birazcık daha... Hayır! Beni gördüler; kaçıyorlar. Zıp! Kınn!

Iskaladım. Meraklı balıktır kefal; ıskaladım mı, son bir kez yaklaşır; bakışırız; başarısız katiliyle bir veda; bana ateş eden bu mu? Utan! “Çabuk yeniden doldur şu tüfeği!”

Nefesim bitti; çıkmalıyım. Bitti mi hakikaten? Daha fazla dayanamaz mıyım? 10 saniye daha dursam ne olur? Nasıl anlıyorum nefesimin gerçekten tükendiğini? Nefes almak için yukarı çıkarken bazen iri bir kefal görüp yarı yoldan tekrar dalıyorsam, dalabiliyorsam, demek ki bitmemiş gerçekte. “Ohhh hava”.


III

İki türün karşılaşması; avcıyla karşılaşan av, hiçbir zaman sadece bir hayvan değildir; o aynı zamanda senden önceki avcılardan kaçabilmiş bir hayvandır; önceki avcılardan daha akıllı olduğu için sağ kaldı. Her av, senden önceki avcıların sınırını temsil eder; onların aklını davranış silsilesine katarak hayatta kalmış. Eğer onu vurursan senden önceki bütün avcıları yenmiş olacaksın; tabii senden sonrakiler de aynısını sana yapacak.

Ava ulaşmak için yapılması gereken yol, dinsel bir tören gibi sessizce ve tam bir ciddiyet içinde, inanç ve korkuyla yapılmalıdır. Av ve av. Av olayı ve av hayvanı. Av olayının kurallarını av hayvanı belirler.

Bir kefalle her zaman onun en güçlü olduğu ortamda karşılaşırsın; o, av, senin, avcının, nefesinin yetip yetmemesine aldırmaksızın kaçabilir. Oyun değil bu; av mazeret bilmez; adalet yok; adalet yerine elinde bir zıpkın var.

Zıpkınla bir balığı kafasından vurursan kaçamaz; sırtından vurursan uzaklaşamaz; karnından vurursan bir daha göremezsin; yırtar kendini; gider ücra bir köşede ölür.

Sen, avcı hayatında denizin altında gördüğün en büyük balığa attın; vurdun; ama buna inanamadın; elini uzattın; ama karnından vurduğun için balık zıpkından çıktı. Sen, avcı parmaklarının ucuyla balığa dokunduktan hemen sonra kaçtı. Bağır bağır bağır. Kumun kuma sürtünme sesine, ağzındaki şnorkelin bozduğu boğuk çığlıkların karıştı. Seni senden başka duyan olmayacak.

Denizin altında bağırdın; kaçırdığın en büyük balık için boğazını yırta yırta bağırdın; tuzlu gözyaşlarını kattın tuzlu sulara; deniz kanıyordu; o zaman anladın; denizin altı yukarıdan görüldüğü gibi değildi; denizin altı çok büyüktü.
Sonsuz yanı başında başlıyordu.

İriydin ve yalnızdın.

Birden arkana baktın.


Adam Öykü, 2004

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorumunuzu yazmak için bu alanı kullanabilirsiniz